“Para kazanmak zordur.” bu düşünceyi şimdi zihnimizden ve kalbimizden çok ama çok uzaklara gönderiyoruz. Ne oldu birden bir boşlukta mı hissettik kendimizi? Oysa ki herşeyi elde edebilmek ve onlara sahip (?) olabilmek için mücadele etmemiz gerektiği fikri ne kadar da kolaydı değil mi!
İş yerinde elde edilmesi zor olan parayı kazanmak için çabalarken, yaşamadığımız ve ötelediğimiz hayatımızı, özel (!) hayatımızda telafi etmeye çalışıyoruz. Farklı kişiliklerin, farklı rollerini oynuyoruz.
Özel hayatı ve iş hayatını birbirinden ayırarak, şizofrenik hayatlar yaratıyoruz. Bu şizofreniyi çözmek için ilaçlar, terapistler devreye giriyor. Bunları alabilmek, bir terapiste gidebilmek için de para kazanma ve dolayısıyla bir iş sahibi olma zorunluluğu açmazında kuyruğumuzu kovalayıp duruyoruz. İşin özü ise her zaman ve her yerde olduğu gibi sadece ve sadece kendin olmakta. İşte ve evde… Hayatlarımızı bölmemekte, birlemekte. Bir olmanın bilinci ile hareket edebilmekte.
Para, insanoğlunun icat ettiği ve ilahlaştırdığı değişim aracından öte birşey değildir. Tüm bunları bile bile insan; kendi yarattığı ilahların sunaklarında, kendini kurban etmektedir. Beyinlerimiz şartlanmışken, etrafımızdaki bolluğu gözden kaçırıp, yoksunluk duygusu içinde yaşamlarımıza devam ediyoruz... Bolluk ve bereket gibi kavramları para gibi değişim araçları ile karıştırıyoruz. Küçüklükten beri insan istediklerini elde etmek için mücadele etmenin gerekliliği ve zorunluluğuna inandırılmıştır. Bu inanış insanların hayatları boyunca mücadele içinde; uyum ve ahenkten uzak yaşamalarına neden olmuştur. Mücadele ve direnç insanoğlunu doğadan ve akıştan uzaklaştıran en etkin yanılgılardan biridir.
Hayatımızın her alanında etkin olmaya çalışan stres, iş yerinde de kendini burada ortaya çıkarmaktadır. İşin niteliği dışında, iş yerinde stresin temel nedeni “mücadele etmek gerektiği” düşüncesidir. Çünkü mücadele edilmeden hiçbir şey elde edilmez. (!) Mücadele de beraberinde, zorlaştırmayı ve stresi getirerek, hayatlarımızı her alanını çekilmez (!) hale getirmektedir.
Sorunlar diktatör ya da saygısız bir patrondan kaynaklanırmış gibi gözükür. Çoğu zaman da kurumsal ve kemikleşmiş yapıdan kaynaklanıyor edasına bürünür. Aslında işin özü hepsinden çok uzakta ve bir o kadar da yakındadır. Yani kendi içimizdedir. “İnsanlardan nasıl bir yaklaşım bekliyorsanız onlara o şekilde yaklaşın.” sözünün enerjisel açılımı gibi… Kaba bir patronun yönettiği şirketteki insanların birbirlerine de kaba davranması basit bir psikoloji olayı (yansıtma) ve önemli bir enerji salınımıdır. Şöyle ki üretilen her düşüncenin sonsuzluğu göz önüne alındığında, ortalık epey kaba bir enerjiyle dolabilir. Yaptıklarımız kadar düşüncelerimizden de sorumluyuz. Düşüncelerimiz var etme ve etkileme gücüne sahiptirler.
Çalışırken her gerildiğimiz anda, bir an durup bunun neden olduğunu sormamız hem işimiz hem de kendi sağlımız için oldukça etkili olacaktır. Ancak bu durup ona kadar saymak gibi değil, durup düşünmek ile ilgili. Koşturmaca arasında çoğu zaman unut
Soru ve bireysel çalışma talepleriniz için iletişime geçin