Çakra Döngüleri ve Bilinç Evreleri Kampı
Sistemik Dizim Çalışması
Bu çalışmada bilinç evrelerimiz ve çakralarımız üzerinde derin bir farkındalık yolculuğuna çıkıyoruz.
Her biyolojik aşamada hayata farklı bir bakış açımız vardır. Her dönemin kendi zamanı ve felsefesi vardır. Bilinç evreleri, hem bireysel gelişim hem de toplumsal gelişimle ilgilidir ve yaşama giden yoldur.
Her evrede yaşama karşı farklı bir bakış açımız vardır.
Peki biz şimdi nerdeyiz? Hangi konuda çocuk hangi konuda yaşlı bilinçteyiz? Yol haritamız nedir? Bundan sonra ne yapmalıyım?
Tüm bu sorularımıza şefkatli bir farkındalıkla bakıp yol haritamızı çizeceğiz.
Teknik: Aile diziminde olan sistemik alan dizim çalışması üzerinden kolektif alanda çalışıyoruz.
Not: Şile'de bahçeli sevimli bir evi rezerve ettik.
Tarih: 25-26-27 Ağustos 2 Gece 3 Gün
Yer: Şile
Bilinç, bireyin çevresindeki dünyayı algılama, anlama ve tepki verme yeteneğidir. Bilinç evreleri, bireyin zihinsel durumuna göre farklılık gösterir ve genellikle şu şekilde sınıflandırılır:
1. AŞAMA: BİRLİK BİLİNCİ, FETÜS
Başlangıçta çok bariz bir şekilde anne karnındaki fetüs tek bir dünyayı tanır, anne karnındaki dünyayı! Onun bir parçasıdır, annenin kokusunu, sesini, kalp sesini içten bilir. Kendi varoluşu yoktur, henüz bir birey değildir. Anne karnının dünyasının içinde onun bir parçası olarak mevcuttur ve kendine ait bir yaşamı yoktur. Eğer anne ölürse bebek de ölür. Bu aşama, yaşamın öngördüğü biçimde anneyi takip etmek üzere kuruludur.
Anneyi taklit ve doğuma giden bir süreç... Var olmaya ve yiyip içmeye yöneliktir. Dürtüler ve güdüler, yeme, içme, yaşamsal güdüler... Güdüsel kontrollü ve biyolojik (yaşam yasası) bir süreçtir.
Hayatta kalmak veya gelmeyi istememek (düşük veya ölü doğum).
Anneyi taklit; Anne acı bir haber aldıysa kendisini düşünecek durumda değildir ve var olmakta zorlanır. "BİZ" ile ilgili duygusu zayıftır. Çocuk bu durumda, "Ben bari sorun çıkartmayayım" diye davranır ve içeride kapanır! Bu çocuklar, normal beklenen kilonun ve boyun altında olan çocuklardır. Erken ya da geç doğumlar bu sebeple ortaya çıkabilir. Bu evrede fetüsün beklentisi yoktur, sevgi ve ilgi gibi.
Bu evre fizyolojik, ruhsal varoluşsal bir evredir.
Çocuk tümüyle annenin hissettiği duygularla beslenmiş olur. Dış etkenlerin anneden süzülüp bebeğe yansıması söz konusudur. İlk döngü, ilk icraattır. Anne karnındaki bebek kendine ait bir birey değildir. Annenin karnı acıkırsa çocukta acıkır, anne sigara içiyorsa çocukta erkenden sigara içmeye başlar. Bu esnada olan bilince "BİRLİK BİLİNCİ ya da SEMBİYOTİK BİLİNÇ" diye isimlendirilir. Bu bilinç aynı zamanda toplumsal olarak da vardır.
Doğum gerçekleştiğinde aslında hayat bizi çağırır. Bize dar gelen bir alandan (anne karnı) daha geniş bir alana geçiştir.
Hristiyan dininde "cennetten kovulma" diye adlandırılan şey, doğumdan başka bir şey değildir. Böyle bakarsak mümkün olduğu kadar kısa sürede buraları dolaşıp geri cennete dönmemiz lazım. 14 yaşındaki çocukların canlı bomba olması cennete gitme isteğidir ama bu durumu iyi bulsak da kötü bulsak da bu doğumun gerçekleşmesidir.
Cennet anne karnı, cennetten kovulma doğumdur.
2. AŞAMA: BİZ- GRUP BİLİNCİ, ÇOCUKLUK
Mecburiyet ve aidiyeti, güven, istikrar /güvensizliği, aile değerlerini, din, örf, adet, gelenek göreneği, kollektif vicdanı, kör sevgiyi, çocuk ruhunu temsil eden evredir. Doğumla geçtiğimiz ikinci aşama yeni bir dünya... Doğmak; annemizin rahmindeki bağı koparmak, kendilik sürecinin başladığı andır. Her kopuş travmatik ve acı dolu! Fetüs olarak rahimde gelişip sonra dışarı çıktığında kordon bağı kesilir. Anne karnındaki tek beden, tek ruh hali gidip iki beden oluşur ama bu bağın kopması, bilinç düzleminde ruhen kopma anlamına gelmez. Doğumdan sonra da anne ile çocuğun sembiyotik bağı kolay kolay kesilmez. Anne ve çocuğun sağlık sorunlarından dolayı izole olmaları veya birbirlerinden kopmaları büyük önem taşımaktadır. Çocuğun bu döneminde yani ''biz bilinci'' döneminde aldığı her etkinin izleri kolay kolay silinmez. Doğumdan itibaren ihtiyaçlarımızı dile getirmek zorundayız. Daha önce anne karnında böyle bir şey yoktu. Anne bunu bizim yerimize yapıyordu. İhtiyacımız olanı gidip alabilme durumunda değiliz. İhtiyacımızı elde etmek için başka insanla iletişime gireriz. Bu ihtiyacımızı ilk belirteceğimiz kişi de annemizdir, ilk adres! Fetüste anne öldüğünde çocukta ölür. Çocuk döneminde ise anne ölse de çocuk yaşayabilir.
Fetüs mağara, çocuk duygusal mağaradır.
Anne-babamız, ailemiz gelişeceğimiz bir ortamı sunar. Fetüsün geliştiği ilk ortam, rahim, fiziksel olarak bir mağaradır. Çocuk olarak geliştiğimiz ortamda aile olup bir mağaradır ama duygusal olarak bir mağaradır. Bu sınır, "benim ailem ve diğerleri" ya da "bizler ve diğerleridir." Aileye kimin dahil edileceği konusunda bir sınırdır. Çocuklar her zaman kendilerini geldikleri aileye ait olarak görürler. Bu kollektif bilinç için geçerlidir. Bu aşamada "BİZ" bilinci vardır. Kişi kendini "ait" oldukları yere göre tanımlar. Bu ailede BİZ olmayı sağlayan, bir araya getiren güç aynı zamanda "savaşa" sürükleyen bir güçtür. Savaş ancak Biz bilinciyle gerçekleştirilebilir. Karşınızdakileri bireysel olarak görmeyip, onları "ötekiler" olarak göstermeyi başarırsanız savaşa sokabilirsiniz. Biz bilincini yargılamamak gerekir. Çünkü aynı zamanda biz bilinci "dayanışma" göstermemizin de temelidir. Türkiye'de deprem olduğunda Çin'de olan depreme kıyasla çok daha farklı bir davranış-yardım, yakınlık, vs. gösterilmektedir.
Bu bilinç evresinde farklı karakteristik özellikler ve bakış açıları, hiyerarşi vardır.
Genelde topluma bakınca bir "üst" vardır. Tanrı ve kral gibi... Tanrı yukarıda neyin yapılıp, neyin yapılamayacağını belirtir. Kralında sarayı vardır ve o da oradan yönetir. Toplumsal alanda bu üst kademe papaz ya da kral, vs. olabilir. Alt kademede onların kurallarına uymak durumundadır.
Alt, üst yaşamın içinde vardır.
Diğer bir bakış açısıyla, yukarıda ebeveyn aşağıda çocuklar... Anne-baba sorumlu, çocuk sorumlu değil... Ebeveyn hareket eder, çocuk hareketsizdir, sınırlıdır. Anne-baba kuralları koyar ve uygular, çocuk kurallara uyar. Ebeveynler, din, gelenek, görenek hepsi bir arada biz bilinci için net bir düzen sağlar. Çocukların talepleri ve arzuları vardır, yetişkinlerin ise ihtiyaçları. Çocuksu talepler ve arzular gerçekleşmediğinde istememeyi öğrenen ve geri adım atan çocuklar olur. Talep etmeyi öğrenmek önemlidir.
"Biz" bilincinde bir "düzen" vardır.
Bireyin kendisinin düzeltemeyeceği kurallardır bunlar. Çocukken ailedeki yerini belirleyen, toplum ve toplumsal yaşam içinde yerini belirleyen. Bu yerler sabittir, değiştirilemez. Düzen bize istikamet verir, güç verir, iş bölümüne olanak tanır. Aynı zamanda sınır anlamına gelir. Toplumda bazen istediğimi yapamam, bunun yanı sıra istediğimi ifade etmem de yasak olabilir.
Aslında ikinci evre tam bir tuzaktır!..
Çocuk ruhu takılı kalmayı ister, ya hepimiz kurtuluruz ya da hepimiz ölür gideriz! Körü körüne sevgidir çocuk ruhu!
Kör sevgi, çocuğun yapmaya çalıştığı şeyin imkansızlığını görememesidir. Hepimizin bu hayatta yaşadığımız acılar ve olaylarla tek başımıza başa çıkmamız gerektiğini kavrayamaz.
Yetişkin olmakla çocuk olmak arasındaki fark budur. Büyümek demek ayrı varlıklar olduğumuzu ve başkalarının yaşamlarını yaşayamayacağımızı anlamaktır.
Çocuk ruhu anne-babaya tamamen teslimiyettir, "Siz asla üzülmeyin, sizin için her şeyi yaparım, yeter ki siz hastalanmayın, sizin yerinize ben hasta olur hatta ölebilirim de. Sizin geçmişinizde bir suç varsa bunun faturasını ben öderim" demektir. Bu sevgi şefkati, korunmayı, değerli hissetmeyi, görülme ve talep etmeyi içinde barındıran, büyümemiz için gerekli olan, aynı zamanda vedalaşmamız gereken, vedalaşamadığımızda özgür sevgiye, özünde sevilmek değil sevmek olan sevgiye olanak tanımayan bir sevgidir. Her türlü hastalık ve ilişkilerin sonuçlarını yaratandır. Ebeveynine öfkeli olan ve onlardan almış olduklarından başka şey bekleyen insanlar, kabul etme halinden çok ümit etme halinde yaşarlar. Yaşamlarında alttan alta bir muhtaç olma ve beklenti vardır. Kendilerini kurban olarak görüp güçlerini kaybederler ve değişim olasılıklarını da yok ederler. Alamadıkları sevgiye yoğunlaşıp daha fazlasını isteyerek onlara takılı kalırlar. Böylece çocuk ne ana babadan ayrılabilir ne de onları tam olarak yüreğine alabilir. Özgürleşme olanağı ancak ana babayı onurlandırdığında yani aile içindeki yerini saydığında gerçekleşir.
Onurlandırma, ana babadan ayrılmanın tek yoludur.
Bir çocuk bir gence göre daha kötü değildir. "Ben" bilinci "Biz" bilincinden daha kötü denemez. Bu sadece hayatın bizi hayat boyunca götürdüğü yoldur.
3. AŞAMA: BENLİK BİLİNCİ, ERGEN, GENÇLİK
Başkaldırı, kendini gerçekleştirme arzusu, ilk kez kendi benliğini hissetme, parçalanma, her şeyi deneyimlemek ve yaşamak, sınırsız arzular, eylem, kontrol, güç ve yaşamda düzenin tehdit altında olduğu dönemi temsil eden en zor evredir. Ego burada oturur. İkinci doğumu içine kapsayan dönüşüm. Yavaşça aidiyetten vazgeçiş, sıkça da ebeveynlere geri dönüş. Orada nefeslenir, beslenir, tekrar gitmek için. Kopuşu gerçekleştirirken zaman zaman içe dönüp, aileden beslenerek tekrar dışarı çıkar. Temel aktörler ebeveynlerdir. Hasarlı bir süreçtir! Hem kendileri doğuyor hem de ebeveynlerini doğurturlar! Ergenlik ortada bir şeydir, artık çocuk değildir erişkin de değildir. Çocuk, kendisini ailenin bir parçası olarak gördüğünde "falancalarız" derken, genç bir delikanlı "ben artık değilim" der. Çocuğun "biz" dediği yerde genç "ben" der. Ben'e odaklıdır. İnsanların ne yaptığı önemli değil, ben ne istiyorum önemlidir.
Düzen içindeki kurallar gerekçelendirilmek zorundadır.
Her çocuk büyürken ebeveynine sorar, "bunun gerekçesini bana anlat!" Gençlikte, "anne-babamın yaptığı, söylediği her zaman doğru değildir," derler ya da doğru bulmayabilirler.
Dünyanın farklı olduğunu keşfeden insan her şeyi sorgulamaya başlar.
Ancak üçüncü aşamada insan kendi "düşünmeye" başlar. "Onlar bana bunları gerekçelendirebilirlerse bende onu kabul ederim, yoksa kabul etmek zorunda değilim," der. Gençler, sadece "ben" ve "bana" dönük ve odaklıdır. Toplumda birilerinin koyduğu yeri kabullenmiyorum deyip toplumun içindeki yeri kendisi belirlemeye çalışır.
Genç insan için iki görev ortaya çıkar.
1. Ailesinden uzaklaşması yani kendini arayış,
2. Toplumun içinde bir yer bulması yani yerini arayış,
Gençlik dönemi bir ARAYIŞ dönemidir. Kendini arayış ve toplum içindeki yer arayışı. Toplum ne kadar açık ve deneyim çeşitliliği ne kadar çok olursa gencin arayışı o kadar devam eder. Ve gençlik dönemi daha uzun olur. Hayat boyu öğrenme! Gençliğin de bir yerde sona ermesi lazım. Bilince toplu halde bakarsak;
Birinci aşamada; Sadece varız, dünya ve kendimiz arasında gerçek bir fark yoktur.
İkinci aşamada; Kendimiz ve etrafımız arasında fark olduğunu kabul eder, anne babamızın her söylediğine inanırız. Bu aşamadaki bilinç "inanca" bağlıdır, bize düzen getirir, bunu veya şunu yapmak zorundasındır. Örneğin, bu doğru şu yanlış, bunu yapma şunu yapma, kadınlar böyledir erkekler şöyledir, gibi...
Üçüncü aşamada; "Neden" diye sorar, niçin bu doğru ya da yanlış der. Bu inanç ve düzen tahrip olur. Bu aşamada her şey sorgulanır. İnanç korteksinde "din" vardır. Buna eş değer olan şey ise "bilim"dir. Bu aşamada, ikinci aşamanın inanç halini bilim devralır. Geleneksel toplumda dinin üstlendiği görevi modern toplumda bilim üstlenir. Modern bir toplumda inancın yapmış olduğu görevi bilimin yerine getirmesi beklenir. Ama bilim bunu yerine getiremez, yapamaz. Çok kısıtlı bir dünya görüşü olan dinler bilimle sorun yaşayabilir. Üçüncü aşamada "BİZ" yoktur. Ortak alan yoktur, sadece "BEN" vardır. Yönlendirme, oryantasyon yoktur. Bir gençte olduğu gibi ilk önce "her şeye karşı çıkmak zorunda!." Ancak o zaman kendi özünü bulabilir, bulur. Kendi gerçeğimizi yok ederek, tahrip ederek, geride bırakarak bulabiliriz belki de.. Gençliğin "HAYIR" demesine, tahrip sürecine ve ifade etmesine onay vermek zorunda olduğumuzu öğrenmeliyiz.
Ergen için iki durum ortaya çıkar;
İlki, ebeveynlerin ile bazı akrabaların artık seni anlayamayacaktır, ikincisi buradaki büyüme kaçınılmazdır! Bunların farkında olmak önemlidir. Biz diyemeyiz ki, "bu acıları anneme babama yaşatmak istemiyorum. Annemin karnında kalmaya devam edeyim..."Ergenlik çağına girmek birçok kişi için korkunç olabilir. Bedensel seviyede bundan kaçamayız. Duygusal ve ruhsal seviyede de aynı süreç vardır. Bazı yetişkinler de çocuk gibi davranıp, sorumluluğu anne-babaya bırakabiliyor! Anne-baba; devlet, işveren, eş olabilir. İlişkilerimizde sıkça çocuk gibi davranırız. Kocamızın yeterince şefkatli ve sevecen olmadığından şikayet ederiz. Fakat bu şefkat arzusu çocukça bir istektir ve kendi anne-babamızı eşimize yansıtırız. Onlardan-ana babamızdan-alamadıklarımızı diğerlerinden bekleriz. İdeal olanı, bir çocuğun çocuk gibi olmasıdır, davranmasıdır. Bir yetişkin gibi değil! Duygusal olarak büyümekten kaçınma şansımız var. Ama vücudumuz bize isyan eder ve gerçekle yüzleştirir. O zaman kabul etmek zorunda kalabiliriz. Ergenlik dönemin üç önemli özelliği vardır;
1.GENLERİN DEĞİŞEBİLDİĞİ SON DÖNEM
Nöroimmünolojik çalışmaların tespitine göre 14-18 yaş, genlerin değişebildiği son dönem.
2. HAYIR’IN HAYRI !
HAYIR, var oluşumuzdaki yetişkin gibi davranışımızın olmazsa olmazıdır!
Yaşama "Evet" diyebilmek için ergen "Hayır'" ile doğum yapmaya çalışır. Hayır'da dozunda olmalıdır. Hayır diyemeyen ebeveynin üzüleceği duygusuyla hareket eden ergenler ikinci doğumu gerçekleştirmemiş yetişkin adayı olurlar. Evrenin içindeki her şeyin bir gerekçesi var. Benlik-ego çok kötüymüş gibi algılanır. Ona da ihtiyacımız var. Hayır'la başlayan ego yapımızın gelişmesi önemlidir. Ego için, "Seni yürek açıklığıyla görüyorum, (!) buna rağmen," diye bilinmelidir ki, Ne ise nasıl ise öyle görebilmek, hiç bir şey katmaksızın. Yaşama anlam katmadığımızda yaşamla daha uyum içinde oluruz.
3. İKİNCİ DOĞUM !
Ergenlikten yetişkinliğe geçiş!
Önemli nokta, "ikinci doğum' un" bu dönemde gerçekleşiyor olmasıdır. Aileler bu kopuşun normal olduğunu görüyorsa, bırakıyorsa sağlıklı ergenlik olur, Bu, "benim gibi olmamana rıza gösterebilirim" demektir. Eğer bunu söylemiyorsa ya da söylememesinin çok zor olmasının sebebi, kişinin fetüs bilincinin, çocuk bilincinin ve dört jenerasyonunun (çok nesillilik) devreye giriyor olmasıdır. Tam tersi ikinci doğumu yapmadan yetişkin adayları olan kişiler, teslimiyetçi, anneyi bırakmayan, fiziksel olarak yetişkin, ruhsal olarak üçüncü bilinç evresinde kalan kişiler olurlar. İkinci doğumu yapamayanlar aile şirketi kurarlar. Sağlıklı ayrışma her türlü kişilik bozukluğunun önüne geçer. Sağlıklı ayrışamayanlar ise ömür boyu ergen tavırları sırtında bir yük gibi taşıyarak yaşarlar. ''Bilme'' ile hayatını sürdürürler. En çok bilme ile yaşayanlar hata yaparlar. Ömür boyu meme arar gibi sızlanarak hayatını sürdürürler. %90-%95 oranında bağlanma bozukluğu, sağlıklı ayrışamayanlarda görülmekte, bu kişiler kendi çocuklarını da bırakamamaktadırlar. Bu üç süreç olması gereken kıvamda geride kalmış olması gerekiyor ki biz hallolmuş duygusuyla hareket edip yetişkinliğe geçebilelim. Bu üç evreyi (fetüs, çocuk, ergen) geride bırakmak ve özgürleşmek önemlidir..!
4. AŞAMA: BAĞLILIK BİLİNCİ, GENÇ YETİŞKİN
Kendi olmak, birlikte paylaşım, sevgi, birleşme, eylemi, güveni, olduğu gibi olmayı temsil eden evredir. Eğer hakikaten Hiç' e vardıysak bize artık hiç kimse neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyleyemiyor. Sırtımı dayayacağım hiç bir şey kalmadıysa kendi kendime dayanmak zorundayım. Başkaları ne derse desin kendi yaptığımdan sorumluyum.
Netice itibarıyla ne olduğunu "bilmediğim" bir şeyin sorumluluğunu üstlenmek zorundayım. Bu algılamayı onaylıyorum ama bunun yanlış mı doğru mu olduğunu bilmiyorum. Fakat bunun arkasında duruyorum. Bu benim algıladığım bir şey... Biri bana sorarsa "neden", cevap "bilmiyorum"...
Fenomenolojik algıda "bilinmeyen"e adım atmak!
Fenomenolojik algıda bir şey ortaya çıkarsa bu içten çıkar. Üçüncü aşamadan dördüncü aşamaya geçiş, bilinmeyene adım atmaktır. Onun için ikinci aşamadan üçüncü aşamaya geçişteki tahrip zorunludur. Her bilinç evresini olduğu şekliyle ve her birinin kendi parçamız olduğunu kabul etmek önemlidir. Birinci aşamada tek bir konu vardır, hayatta kalmak! Anne karnında olan bir çocuk için önemli olan tek şey hayatta kalmaktır. İkinci aşama, hayatta kalmanın güven altına alınması! "Hangi evrede kendimi güvende hissediyorum?" Bu çoğumuz için üçüncü evredir. Eğer, ben kendi problemlerimi başkalarının çözmesini bekliyorsam o zaman ikinci evredeyimdir. Eğer eşimden beni mutlu etmesini, terapistin ya da aile dizimi' nin benim için bir şeyi düzeltmesini bekliyorsam ikinci evredeyimdir. Yetişkin olmak, yaptıklarından ve bunların neticelerinden başkalarını sorumlu tutmamak... Kendinin de bir fikre sahip olmasına ve anne-babasınında aynı fikirde olduğunu görmesine rağmen, aynı fikre sahip olmaya devam etmek denebilir. Çocuksu bilinç yeterince istersem isteğim gerçekleşir, gençlik ise sınırları tanımam der. Çocukluğun ve gençliğin yaşandığı haliyle onaylanması, kabul edilmesi önemlidir. Bu yetişkinliğe geçiş kapısıdır! Her bir adım bilincin ilerlemesi, genişlemesi anlamına gelir. Herkes bir birey diğerleri de bir birey, konuşularak anlaşılabilir. Fakat senin yaşadıklarını anlayabilmesi için kendisinin de o tecrübeyi yaşamış olması gerekir! Üçüncü basamakta olan bir insanı ikinci basamakta olan biri anlamayacak, en azından bazı unsurları anlayamayacaktır. Dünyaya gösterdiğimiz resmimizi değiştirmeye çalışan gelişmelere karşı direncimiz vardır. Her bir insanın bir birey olduğu, diğerlerinin de bir birey olduğu, bir insanın diğerini anlaması için kendisinin de o tecrübeleri yaşamış olması gerekir. Eğer toplum içinde en tutucu bölüm ile ileri bölüm arasındaki mesafe çok açıksa toplumun bölünme tehlikesi vardır. Çünkü bu gerilim taşınamaz ve bölünmeler olur. Birlikte yaşayan insanlarda bilinç farkı olduğunda pratik çözüm basittir aslında. Daha geniş bilince sahip kişi diğerlerini oldukları gibi onaylamalı, kabul etmeli...
yapmaya çalıştığımız bilincimizi açmak, genişlemesini sağlamak... Büyütmeyi biz kendimiz yapmıyoruz ama olanları algıladığımız zaman kendiliğinden bir gelişme ortaya çıkar. Bu da demektir ki, "Biz diğer insanlardan daha iyi değiliz, sadece daha iyi görebiliyoruz!" İkinci basamak beşinci basamaktan daha "iyi" değildir. Beşinci basamak ikinci basamaktan daha iyi değildir. Sadece beşinci basamakta daha ilerisini görebiliriz! Kendi basamaklarını yükselten insanlar diğer insanları da kendi basamaklarına çekmek ister ama onlar istemez. Onlara ikinci basamakta olmak yetebilir. Onlarda bizi oraya çekmek ister, indirmek, aşağı çekmek ister. O zaman, "ben inmiyorum ama sen istersen orada kalabilirsin" diyebiliriz. Önemli olan, senin onlara aşağılayarak, kibirli olarak bakmaman... Onları da oldukları gibi onaylayabilmek, kabul edebilmek... Bir zamanlar çocuk ya da ergen olduğunu unutmamak!! Dördüncü aşamada hayat öyledir ki genç, bir yerde aramasını sonlandırmak zorundadır. Geldiği ailesi ile geleceği arasında sürekli orta yerde kalamaz. Kendi sorumluluğunda bir hayata adım atar fakat bilinmeyen bir geleceğe adım atmış olur.
Yetişkin, hayata adım atış, bilinmeyen ve açık olan bir geleceğe atılan adımdır ve doğru bir adım olduğuna dair hiç bir garantisi yoktur!
Bir şey yaparken bunun doğru olduğuna bir garantim ve gerekçem de yok, demektir. Biz, neyin doğru neyin yanlış olduğunu biri göstermeden yolumuza gidebiliriz, bu da yetişkin olmaktır. Bir yetişkini yetişkin yapan şey hareketlerinde bağımsız olabilmesidir. Fetüs, tamamen bağımlıdır. Çocuk, nispeten bağımsızdır, ihtiyaçlarını temin edecek güce tam olarak sahip değildir. İsteklerinin yerine getirilmesi için "benim şuna ihtiyacım var" demelidir. İhtiyaçlarını tek başına yetkin değildir, yetişkinlere ihtiyacı vardır. Genç, "Ben her şeyi, her istediğimi yaparım", der ama her istediğini yapmak için yeterli kaynağa sahip değildir. Çocuğa göre daha fazla şeyler yapabilir ama kaynağa sahip değildir. Yetişkinler de kendi ihtiyaçlarını karşılamak yerine onlarda her şeyi devletten bekler.
Yetişkinliğin özü prensip olarak kendi ihtiyaçlarını kendi karşılamaktır.
Hareketlerinin sonuçlarını taşıyamayacağını görmek de yetişkinliktir.
İçsel duruşumuza bakıp neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verirsek bu bizi birbirimizden ayırırdı! Gerçekten dördüncü basamağa geçersek doğru-yanlış arasında hüküm vermekten kurtuluruz. Kendi içimde kendime dönüğümdür, doğru yanlış arasında hüküm vermiyorumdur. Biz hala diyebiliriz, "ben bu yolda ilerliyorum çünkü kendim için bu yolun doğruluğuna inanıyorum, kendi hislerime göre bunun doğru olduğunu hissediyorum" demek farklı bir şeydir, "ben bunu yapıyorum çünkü bu doğrudur" demek farklı bir şeydir! Dördüncü aşama, kendi merkezimizde kalarak yolumuza devam ederken diğerini de olduğu gibi kabul edip yoluna bırakmaktır. Bunu yapabilmek geniş bir çerçeve-bakış açısı-, olgunluk ve feragat gerektirir. "Ben kendi yolumdan gidiyorum" demek aynı zamanda diğerlerinin de yolunu açar. Çünkü ben kendi yolumdan gidiyorsam diğerlerinin de kendi yolundan gitmesine yol veriyorum demektir.
Diğerleriyle fikir alışverişinde bulunabilirim ama neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda tartışmak zorunda değilim demektir. Bu duruşa sahipseniz gerçekten yetişkinsinizdir. Başkalarının beni kabul etmelerine dair bir talep ergenliğin talebidir. Bir kısım da der ki, "ben ilericiyim"... Diğerlerine bakıp, hakir gördükleri kesimin kendilerini desteklemesini bekler ama bu olmaz! Gerçekte dördüncü aşamadaysan yaptığın şeylerden, diğerlerinden alkış beklemeden, destek, onay beklemeden yapmalısın ve bunun doğru olup olmadığını bilmeden yaparsın. Dünyanın değişmesini görmemize rağmen değiştirememenin acısına katlanmakta bir olgunluktur. Kendimizi hangi bilinç aşamasında evimizde hissediyoruz? Kimi zaman iki, kimi zaman üçüncü aşama olabilir. Önemli olan dördüncü aşamaya geçip geçmemek değil, bu bilinç duruşuna göre yaşadığımızda karşımıza nelerin çıkabileceğidir. Bize yakın olan birisinin belirli ortamda bizden farklı hareket ettiğini görmek acı olabilir. Çocuksu bilincimizle bekliyoruz ki herkes aynı şeyi düşünsün, hissetsin! Birçok barış hareketi çocuksudur. Yetişkin birisi barış hakkında farklı bir duruş sergiler. Çocuksu bilinç insanların barışçıl olmasını ister, barışçıl olmadığını gördüklerinde kızıp, sinirlenip, bırakırlar. Yetişkinde ise başka insanların farklı yolda gidip, bana barışçıl davranmayacaklarını ve benim kendimi korumak zorunda kalabileceğimi bilirim. Bana acı verilmesini ya da benim diğerlerine acı vermemi kabullenmek durumundayım. Bu aşamada asıl olan şey, benim neleri yapıp neleri yapamayacağımı bilmem, sınırlarımı daha iyi görebilmemdir. Bu bazen çok trajik neticeler ortaya çıkarabilir. Gerçeği görmek/ bu gerçeğe engel olamamak ya da acısına katlanmak/ sınırlarını görebilmek, yetişkin olabilmenin parçasıdır!
Dördüncü aşamanın içeriğini tarif eden anahtar cümle; Hayata Güveniyorum! O zaman yeni bir seyahate çıkarız, dünyanın açıklığına doğru bir seyahat... Şu anda neyi algılıyorum ve yaptığımın neticeleri... Yani, bu sayede dünya ile sürekli alışverişe girerim. Bundan sonraki aşamada bu adımlar giderek derinleşir.
5. AŞAMA: AKTARIM (İFADE ETME) BİLİNCİ, OLGUN YETİŞKİN
Bu aşamada algılama daha da netleşir. O kadar netleşir ki bir an için görebilirim ama şunu da bilirim ki bu algılamadan bir kural, kanun yaratamam, çıkaramam. Bu netlik o an için geçerli, o an için iyi bir yön bulma bariz netlik sağlar. O zaman hayatımın hangi istikamete, hangi yöne gittiğini görebilirim ve ona onay verebilirim. Buna vizyon diyoruz. Bu aşama vizyon aşamasıdır. Ama pratikte vizyon farklı algılanır. Vizyondan bahseden çoğu insan iki ya da üçüncü aşamada kalmışlardır. Kendi vizyonları için etrafındaki kişileri çevresinde tutarlar ve başkaları tarafından vizyonlarının paylaşılmasını isterler, mesela misyonerler... Kendi yönlerine çekmek isterler iyi bildiklerini düşünerek... Tanrı hakkında bildiklerini anlatmak ve kabul edilmek isterler. İkinci basamaktakiler döverek kafalarına sokmaya, üçüncü basamaktakiler ikna ederek sokmaya çalışırlar. İkisi de aynıdır! Bir vizyonum varsa bu sadece benim için geçerlidir! Kelime anlamı görmektir, neyin ne olduğunu görmektir! Beşinci aşama ile altıncı aşama arasındaki fark, sadece görmüyoruz aynı zamanda biliyoruz da!..
6. AŞAMA: BÜTÜNSELLİK BİLİNCİ, YAŞLILIK
Altıncı aşamada ise sadece görmüyor aynı zamanda biliyoruz. Bu aşamada; Buraya kadar gelirken yapılan tüm hataların o seyahatin bir parçası olduğunu, doğmanın ve ölmenin aynı seviyede olduğunu görüyoruz. Hayatın iniş çıkışlarını yaşadık, aşamalardan geçtik ve kendi tecrübelerimizden dolayı buna ulaştık ve herkesin bu tecrübeleri yaşaması gerektiğini biliyoruz. Tüm hatalarımızla, bunları yaşadığımız için buraya geldiğimizi biliyoruz. Diğerlerinin de bu hataları yapmaları gerektiğini biliyoruz. Herkesin tecrübelerini kendisinin yaşamasını, yaşaması gerektiğini de biliyoruz. İnsanlara neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemek zorunda değiliz. İlgi duyarsa ona tecrübelerimi anlatabilirim ama onu bir şeyden vazgeçirmek ya da zorlamaya çalışmak bir işe yaramaz. Her şey eşdeğer olarak geçerlidir ve böylece tam onaylama aşamasına gelmiş oluruz. Kendimi olduğu gibi ve diğer tüm şeyleri de olduğu gibi onaylama, kabul etme aşaması... Dünyayı onaylama aşaması! Ölüm hakkında ve ölümden sonra ne olacağı hakkında soru sormama gerek kalmaz, fikir yürütmekten vazgeçerim. Bu konuda hiç bir şey bilmediğimi bilirim. Bu konuda bildiğini söyleyen kişilerde bilmiyor çünkü daha kimse henüz ölmedi. Cennet hakkında herkes kendi rüyasını anlatıyor, ölümden sonra hiç bir şey yok diyenlerde, anlatanlarda, onlarda bilmiyorlar. Bu aşamada hiç bir şey bilmediğimi biliyorum ve son adımımı atıyorum. Tamamen bilmediğim, bilinmeyen bir şeyin içine. Seyahatimin dördüncü aşamasından sonra edindiğim açıklıkla bu son adımı atıyorum. Yani sadece fiziksel olarak değil duygusal, ruhsal olarak bu çemberin içinde hissediyorsam ve evime varmışsam, kendimi evimde hissediyorsam, evimde hissetmediğim pencerelere de küçük pencereler açılabilir. Büyümeye dair çekim ve özlem duyarız. Farklı pencereler açılması büyümemize dair bir özlem oluşturur fakat bunun üzerinde çalışmayı zorunlu hissederseniz o zaman üçüncü aşamada bulursunuz kendinizi ve her şeyi elinde tutan, her şey kontrol altında olur.
7. AŞAMA: HER ŞEYİN BİLİNCİ , ÖLÜM
Hem her şeyim hem de hiçbir şeyim... Zirve ve kaybolmak!
Soru ve bireysel çalışma talepleriniz için iletişime geçin